Güncel, Kültür & Sanat

O İYİ İNSANLAR…

AYHAN GÜLSOY

     Ünlü romancımız Yaşar Kemal’in Demirciler Çarşısı Cinayeti’ni okuduğumda, yıl 1974’tü. Romanın ilk ve son cümlesi aynıydı. Dört yüz sayfayı aşkın bir romanın başlangıç ve bitiş cümlesinin aynı olması hoşuma gitmişti. Roman, başladığı cümleyle bitiyor ve diyordu ki:

     “O iyi insanlar, o güzel atlara bindiler,  çekip gittiler…”

     Ben de bu yazıda, Kayseri Barosu’nun sevilen, sayılan üyelerinden üç değerli hukukçu dostumun, büyüğümün ardından; onlarla ilgili düşüncelerimi, izlenimlerimi paylaşmak istedim. Bilmem ki, “o iyi insanlar”ın hak ettikleri bir yazı çıkabilecek mi kalemimden…

     Sonsuzluğa yolcu ettiğimiz üç değerli hukuk adamı, geride bıraktıkları güzel anılarla anılmakta artık. Faris Doğanyiğit (d.1939),  Süleyman Sağlam (d.1936), Mehmet Kılıç (1928).

***

     Son yirmi beş yıl içinde birbirimizle en çok oturup kalktığımız, söyleştiğimiz kişiler olduk. Hafta içi hemen her gün, akşamüstü saat dört ile yedi-sekiz arası ya birimizin bürosunda, ya da bir lokalde,  satranç masası çevresinde buluşuyor, ateşli-çekişmeli satranç karşılaşmalarına kaptırıyorduk kendimizi. Yalnız satranç mı; bilim, sanat,  tarih, siyaset, edebiyat, günlük olaylar, anılar; rastgele gündemimize girerdi…

    Üçü de öylesine dolu,  öylesine deneyim sahibiydi ki; dil ve anlatımlarındaki zenginlik, tavırlarındaki  incelik, insanda hayranlık  uyandırırdı.  Her sözleri, her anıları paha biçilmez değerdeydi. Aramızdaki kuşak farkını ne ben hissederdim  ne onlar…

***

     Önce FARİS  DOĞANYİĞİT’i kaybettik (3 Ekim 2020). Korona virüse yenik düştü Faris bey. Değerli eşi ve kız kardeşi de aynı illet yüzünden  iki hafta içinde çekildiler hayattan. Faris beyin cenazesinin, korona yasakları nedeniyle yirmi otuz kişi tarafından defnedilmesi öyle hüzünlüydü ki… Onca sevilen  bir insanın, birbirinden uzak duran bir avuç kişiyle yolcu edilmesi, pek dokundu bana.

     Faris Doğanyiğit  on yıl kadar öğretmenlik yaptıktan sonra Ankara  Hukuk Fakültesi’ni bitirir, Kayseri’de Maiyet Memurluğunun ardından başta Pınarbaşı olmak üzere yurdun bir kaç ilçesinde kaymakamlık görevlerinde bulunur… Görev yaptığı ilçelerde mazluma, yoksula arka çıkar.  Eğriye eğri, doğruya doğru der. 1970’lerde idarecilik görevini bırakır, serbest avukatlık yapmaya başlar.

     1973 ve 1977′ seçimlerinin ardından Kayseri’de Belediye Meclis üyeliği de yaparak, siyasetle  ilgilenir. CHP içinde her zaman saygın yeri olur. İkili ilişkilerinde, incelikli ve ölçülü tavırları ile dikkatleri çeken Faris bey, gönüllerde iz bırakmış beyefendiliği ile veda etti dünyaya.

***

     SÜLEYMAN SAĞLAM, dolu dolu yaşamanın ustası…  Dostları toplamanın, bir araya getirmenin uzmanı. Yaşama aşkı ve doğa aşkı kadar yazma aşkı vardı Süleyman beyin.. Ondaki yazma tutkusuna şapka çıkarırdım.

     İki yıl önce, diz kapağının altından bacağı kesilmesine karşın; ne hayattan koptu, ne da yazıdan. Ankara’da, hastanede  ziyaretine gittiğimde ne göreyim; kesilmiş bacağının acısını unutmuş, hastaların yemek masası olarak kullandıkları tekerlekli sehpayı kucağına çekmiş,  üstünde  roman yazıyor… Ne morali çökmüş, ne hayattan bıkmıştı!

      Birkaç ay sonra, evinde ziyaretine gittiğimde, yine bilgisayarın başında roman yazmaya devam ediyordu… Onun bu soğukkanlı tutumu;  zorluklar ve acılar karşısında nasıl metin olunacağını göstermiş, hayata karşı nasıl direnileceğini öğretmişti bana.

     Genellikle yaşam öyküsünden yola çıkarak yazdığı romanlarında yaptığı doğa betimlemeleri, başlı başına  sanat eseriydi. Otların, ağaçların dağların,  kayaların, kuşların, yılanların  bin bir çeşidini; dağlarda saklanan eşkıyaların ruh hallerini, en ince ayrıntılarla öylesine güzel anlatıyordu ki; sözcüklerle doğanın ve hayatın resmini yapıyordu.

    İstanbul  Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten  sonra avukatlığa başlar Süleyman Sağlam (1961). Otuzlu yaşlarında, altı yıl CHP’de İl başkanlığı, sonra milletvekili adaylığı; 1980’lerde Kayseri Barosu başkanlığı gibi sorumluluklar üstlenmesi, Süleyman beyin genç yaşından beri  çevresinde ne kadar sevilip sayıldığını gösteren  ipuçları…

     10 Şubat 2021 günü toprağa verdiğimizde, geride bıraktığı  romanlar geldi aklıma. Altmış yaşından sonra yazmaya başladı ama, elini çabuk tuttu, peş peşe romanlar üretti…  İl Başkanı olduğu yılları içeren  (1966-72), ‘Kayseri Siyasal Yaşamından Bir Kesit’ diye sunduğu  Yeniden Doğuş adlı kitabı;  İsmet İnönü, Turhan Feyzioğlu ve Bülent Ecevit’in de yer aldığı anıları ile,  bir döneme ışık tutan belgesel  niteliğinde… Dağı Dağa Kavuşturan, Üç Neslim Hikayesi, Sarı Gölün Atları, Yılanlı Dağı, Sarıkamış’tan Sibirya’ya… Bu yoğun emek ürünü romanlar elden ele dolaştıkça, Süleyman bey yaşamaya devam edecek.

***

     MEHMET KILIÇ, doğduğunda, Atatürk  Büyük Nutku’nu bir yıl önce  (1927) okumuş, altı gün boyunca,  otuz altı buçuk saat  süren nutkun sonunu, gençlere seslenerek bitirmişti. Kılıç, gözünü açtığında “Gençliğe Hitabe”yi  beşiğinin başında bulmuş gibiydi.

     Cumhuriyetin değerlerini Atatürk devrim ve ilkelerini korumakla yükümlü olarak büyümüş, kendini öyle yetiştirmişti. “Türk istiklal ve Türk Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmek” için doğmuştu sanki.. Hayata göz yumduğu  güne  kadar Cumhuriyet’in bekçisi gibi yaşadı. Cumhuriyet sayesinde, kula kulluğun bittiğini, “kul” yerine “yurttaş” olunduğunu anlattı çevresine. Başta kendisi olmak üzere, yoksul ailelerin Cumhuriyet sayesinde fırsat eşitliği kazandığını, çocuklarını ancak öyle okutabildiklerini dile getirdi. Laikliğin  aklı özgürleştirdiğini, o nedenle sahip çıkılması gerektiğini  savundu. Anadolu devrimini içine sindire sindire özümlemiş inançlı, bilinçli bir Atatürkçüydü.

     İlkokulu Gesi’de okuyan Kılıç, ortaöğrenimini Kayseri’de tamamladıktan sonra parasız yatılı okuyarak  Ankara Hukuk Fakültesini bitirir (1950). Otuz yıl hakimlik görevinin ardından, otuz yılı aşkın süre de avukatlık yapar. Meslek hayatındaki ilkeli duruşu, cesareti ve  bilgi birikimi ile, nerede görev yaparsa yapsın, sevgi ve saygı görür bulunduğu her yerde…

    Mehmet Kılıç, Cumhuriyet’in, üzerine titrediği kuşağın temsilcisiydi. Gerek ortaöğrenim yıllarında, gerekse Hukuk Fakültesinde çok iyi eğitim aldığı  anlaşılıyordu. Daha ilk karşılaşmanızda bir ışık topuyla karşılaştığınızı hissediyordunuz. Hukuk disiplini dışında; edebiyat, sanat, felsefe, din sosyolojisi gibi konularda da dopdoluydu.

     Cumhuriyet dönemi şairlerinden, Divan edebiyatı şairlerinden  gürül gürül şiirler okuyabilirdi.  Namık Kemal’den, Tevfik Fikret’ten, Yahya Kemal’den şiirler ezberindeydi. Kalemi de güçlüydü. Hem Türkçeye hem de Arapça-Farsça sözcüklere hâkimdi. Ama öz Türkçe yanlısıydı, dil bilinci yüksekti. Dil devriminin değerini bilen bir aydındı. Bir edebiyatçı kadar dili  akıcı ve doğru kullanıyordu. 

     Üç yıl önceki ziyaretimde,  o günlerde yayınlanan  Avluda Akşamüstü adlı kitabımı elimden alır almaz  kitabın kapağını açtı birinci sayfaya baktı, “İmzala, imzala… “ diye yatağının başındaki kalemi uzatıverdi. Doksan yaşında bile pırıl pırıl  belleği vardı.

   15 Mayıs 2021 de, 93 yaşında hayata veda etmeden bir kaç ay öncesine kadar  belleği açıktı ama; sözleriyle değil,  gözleriyle konuşuyordu artık.

***

     Hemen her gün diyebileceğiniz sıklıkta görüştüğünüz, ailecek de tanışıp görüştüğünüz, böylesi değerli dostlarını sekiz ay içinde kaybetmiş insanın duygularını yazıya dökmesi kolay değil. Kayseri Barosu’nun sevilen, sayılan bu değerli üyelerini iyi ki tanımışım, iyi ki dost olmuşum onlarla…

     “Âvâzeyi bu âleme Dâvud gibi sal”dılar,

     “Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ  imiş” o iyi insanlar, o güzel dostlar…


Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir