Toplumun devamlığını sağlayan ve doğurganlıkları ile kendi vücutlarında mucizeler
barındıran muhteşem canlılardır kadınlar…
Günümüzde gerek tıp, gerek ise manevi bilimlerin kadın üzerine yapmış oldukları
araştırma ve düşünce yazıları, tam manası ile bu yaratılışındaki muhteşemliği barındıran
canlının şifrelerini çözmüş değil. Teolojik olarak kendisine kutsallık atfedilen kadınlar, tarih
boyunca birçok mitos’un simgesi olmuş. Semavi dinlere bakıldığında ise peygamberlerin
anneleri, kızları olmaları bağlamında ise büyük saygı görmüşlerdir.
Beşeri bilimler zaviyesinden bakıldığında ise ferdin var olduğu günden itibaren insan
toplumu içerisinde yaşamaya başladığı muhakkak. Sosyolojinin ilim olarak ortaya çıktığı
günden beri bu filmi izlemeye alışmış durumdayız.
Kadınlar, insanoğlunun erkekler ile birlikte aklı yürütme gücüne haiz, dünyadaki ara
formu olmayan iki türden birisi.
Günümüz dünyasında, küreselleşen toplumlarla birlikte, teknolojinin son elli senelik
süratle evrilmesi, “Ulusal-Töresel-Milli” mazilerinden kuvvet alan devletlerin sosyolojik ve
teolojik olarak işlerini zorlaştırmakla birlikte, kendi ülkelerinde toplumsal sorunların
yaşanmasına neden olmakta.
Yaşanan bu sorunlar, ülkeleri yöneten hükümetler ve konuya hassas yaklaşan entelektüel
zihinler tarafından analiz eleğinden geçirilip, kendi ülkelerinin geleceğinden endişe
duymaya başlamışlardır. Endişelerden duyulan araştırmaların ana sonuçların birkaçı:
1- Küresel ekonomik tröstler, soğuk savaş döneminde uyguladıkları sömürge
tarzlarını, toplumların kültürel kodlarıyla oynayarak kullanır hale getirmek.
2- Toplumun manevi değerlerini, toplumu oluşturan iki bireyden biri olan kadınlar
üzerinden hareketle inançları sorgulanır hale getirmek.
3- Kadın doğurganlığı ve kadının toplumdaki yeri konusunda tek tezgahtan çıkmış
hukuki düzenlemeleri küresel ölçekte egemen kılıp, tek tip toplum yaratmak.
4- Günümüzde küresel ölçekte yaygınlaşan, topluma altın tepside sunulan ve
kamuoyunu bilinç altında medya ile “özgürlük ve kadın hakları-kadına şiddet”
gibi başlıklar ile servis edilen “LGBT” söylemini meşru bir zemine oturtmak.
5- Teolojik alanda ruhbanlaşma yoluna doğru ilerleyen “Cemaat-Tarikat” gibi
kurumların, ülkelerin resmi teolojik kurumları tarafından kontrolde yetersizliği,
genç nesiller üzerinde “Deizm-Ateizm-Mistizm” gibi farklı arayışlara neden
olmakta.
Küresel çapta yeraltı ve yerüstü zenginlikleri bakımından arzu mevud olarak görülen
ülkelerin ve toplumların karşı karşıya kaldıkları ve “küreselleşme fenomeniyle” kendilerini
kaptırdıkları bu tusunami, toplumun en önemli parçası “Aile”ye sıkılan zehirli bir mermi
niteliğindedir.
Kendi ölçeğimizde “Türkiye-Türk Milleti” olarak konuya baktığımızda, millet olarak
mazimizden günümüze kadar gelen töresel ve geleneksel bir aile yapımızın olduğunu
bilmekteyiz. Bu tarihsel aile yapımız teolojik olarak kişilerin ruhuna sindirdikleri İslam ile
birlikte bölünmez bir yapı oluşturmakta. Böylelikle, küresel sermayenin yapmış olduğu
toplumsal ve kültürel saldırılara karşı büyük bir direnç gösterip, millet olma çekirdeğini
oluşturan ailenin ayakta kalması ve yaşamasına neden teşkil etmekte. Akabinde ise uzun
soluklu bir devlet yaşamanı doğru evrilmekte…
Günümüz Türkiye’sinde, ülkemizin “Jeopolitik” konumu, milletimizin töresine bağlılığı,
dışarıdan gelen saldırılara tek bir yumruk gibi kenetlenip cevap vermesi, küresel alanda art
niyetli ülkelerin ve sermayenin metotlarını değiştirmelerine neden oldu. Türk Milletini ve
toplumunu savaşlar ve ekonomik buhranlar ile biçim veremeyeceğini anlayan ulusal ölçekli
fonları yöneten zihinler, toplum mühendisliği konusunda; milletimizin de yumuşak karnı olan
alanda çalışmaya başladılar.
Bu tahripkar mühendislik hedef olarak “Türk Kadınını” seçti (Buradaki “Türk
Kadını, Irki bir söylen değil, kültürel bir söylemdir)…
Ülkemizde son yirmi yıldır fonlanan görsel ve dijital medya ile kadın hakları, kadına
şiddet, cinsiyet eşitliği, Anadolu’nun feodal alanlarının kaşınarak töre cinayetleri,
kadının toplumdaki statüsü, hatta doğurganlık özgürlüğünün fikri olarak elinden
alınarak tıbbi ve medikal müdahaleler, kadınların erkekler tarafından ikincil bir varlık
gibi bilinç altına kazınması, tüm bu gerekçeler ön plana getirilerek hukuki
düzenlemelerin hayata geçirilmesi, millet olarak bir felakete doğru ilerlediğimizin
habercisidir.
Küresel ölçekli sermaye ve sermayenin oluşturduğu bölücü ve sömürgeci fikir, ülkemizde
en kıymetlimiz olan hanımefendileri hedef aldı. Şuana kadarda kısmen başarı sağladıklarını
belirtmekte fayda var. Ülkemizi yöneten milli vicdanlar, Türkiye toplumunun sosyolojik
kodlarını tarihsel olarak bir analizden geçirip, milletimize altın tepside sunulan bu zehrin geç
olmadan panzehrini üretmelidirler.
Unutulmaması gerekli olan en önemli husus “Ailenin” milletimizin ve dolayısıyla da
devletimizin temel taşı olduğudur. Ailenin kurucusu kadın, ailenin yaşamını nesiller
boyu devam ettirmesini sağlayan ise erkektir. Bu iki birey arasına nifak sokan hukuksal ve
düşünsel her enstrüman, milletimizin ruhsuz bir hale gelerek, başka devlet ve milletlerin
aklıyla yaşamaları, dünyevi yaşam tarzlarını onlarınki ile şekillendirmelerine neden olacaktır.
Böylelikle Türk Milleti asırlardır asimle edilmemiş bir halden, asimilasyona bağımlı,
hatta bu olguyu kurtarıcı olarak gören bir millet haline gelip parye olacaktır…
Ülkemizi ve devletimizi idare edenler bu büyük tehlikeye kulak asmalı, aileyi oluşturan
anne ve babalar, medya başta olmak üzere Türk Aile yapısına yöneltilen bu tehdidin farkında
olup, çocuklarını “Milli Kodlara” göre yetiştirmeleri gerekmektedir….
Devletimiz, başta kadınlarımız olmak üzere Anadolu’nun her ilinde konuyla alakalı
kültürel ve düşünsel aktiviteler yapıp, milli kodlarımızı hedef almış olan bu ifrite savunma
mekanizması geliştirme yolunda gayret sarf etmelidir.
Bu konu Milli bir konudur ve es geçilemez!
Saygılarımla
- Türkiye-Yunanistan - Eylül 27, 2024
- Runik Yazıda Avrupa’da bir Türk: Çağıl Çayır - Eylül 10, 2024
- Gök Vatanın Evladı: Tuğçağ Dumlupınar - Ağustos 30, 2024