Köşe Yazıları

Türkiye-Yunanistan

Yunanistan’ın Ege’deki adaları silahlandırmasının arkasında kendisine göre çeşitli jeopolitik
ve güvenlik gerekçeleri bulunmaktadır. Bu mesele, Yunanistan ile Türkiye arasındaki tarihsel
gerilimler ve bölgedeki stratejik çıkarlarla yakından ilişkilidir. Yunanistan, özellikle Türkiye
ile yaşadığı anlaşmazlıklar nedeniyle adalarda askeri varlığını artırmayı gerekçelendiriyor.
Bunları ise şu kılıflara sokuyor:

  1. Güvenlik Endişeleri: Yunanistan, Türkiye’nin Ege Denizi’ndeki kıta sahanlığı, deniz yetki
    alanları ve hava sahası gibi konulardaki taleplerine karşı kendini savunma amacıyla adaları
    silahlandırdığını iddia ediyor. Türkiye ile Yunanistan arasında bu konular sık sık tansiyonu
    yükselten meseleler haline geliyor.
  2. Coğrafi Yakınlık: Ege’deki bazı Yunan adaları, Türkiye anakarasına oldukça yakın. Bu
    yakınlık, Yunanistan’ın bu adalarda güvenlik endişeleri duymasına yol açıyor ve bu
    yüzden adalarda askeri varlık bulundurmanın savunma açısından önemli olduğunu
    düşünüyorlar.
  3. 1974 Kıbrıs Barış Harekatı: Türkiye’nin 1974’teki Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında,
    Yunanistan, Türkiye’nin olası askeri adımlarına karşı kendini koruma refleksi geliştirdi.
    Bu olay, adaların askeri olarak güçlendirilmesi düşüncesini güçlendirdi.
  4. Lozan ve Paris Anlaşmaları: Türkiye, Lozan ve Paris Anlaşmaları’na dayanarak
    Yunanistan’ın adaları silahlandırmasının yasadışı olduğunu savunuyor. (Doğrusu da bu.) Bu
    anlaşmalar adaların statüsünü belirleyen maddeler içeriyor ve Türkiye, bu anlaşmaların
    ihlal edildiğini iddia ediyor. Buna karşılık Yunanistan, Türkiye’nin tehdit olarak
    algıladığı faaliyetleri nedeniyle bu anlaşmaların geçerliliğini kaybettiğini savunuyor.
  5. Bölgesel Güç Dengesi: Yunanistan, Ege Denizi ve Doğu Akdeniz’de Türkiye ile bölgesel
    güç dengesini korumak ve ulusal çıkarlarını savunmak adına adaları silahlandırarak
    Türkiye’ye karşı stratejik bir üstünlük elde etmeye çalışıyor.
    Bu durum, iki ülke arasında uluslararası hukuk ve diplomatik yollarla çözümlenmeye
    çalışılsa da halen devam eden bir gerginlik konusu olmaya devam ediyor.
    Dünyadaki ülkeler, yapılan anlaşma-antlaşmarı “namusu” olarak görürler. Yunanistan bu
    imza attığı namusuna, namussuzca davranma tarafını seçiyor. İşte tam bu aşamada, Lozan
    Antlaşması (1923), Türkiye ile Yunanistan arasındaki Ege Adaları’nın statüsünü belirleyen
    önemli bir anlaşmadır. Ancak “Lozan Antlaşması”, Ege Adaları konusunda Türkiye’ye
    doğrudan bir “garanti maddesi” sağlamaz. Bununla birlikte, Lozan’da yer alan bazı
    maddeler, Ege Adaları’nın statüsü ve silahsızlandırılması ile ilgili önemli düzenlemeler
    içermektedir. Bu maddeler, özellikle Türkiye’nin güvenlik kaygılarını dile getirdiği
    konularla ilgilidir. Yunanistan bu düzenlemeleri görmezden gelmektedir.
    Lozan Antlaşması’nda Ege Adaları ile İlgili Maddeler:
    Madde 12: Bu madde, “Midilli, Sakız, Sisam ve Nikarya” gibi adaların Yunanistan’a ait
    olduğunu belirtir. Ancak, bu adalar Türkiye’ye çok yakın olduğundan, Yunanistan’ın bu
    adaları silahsızlandırması gerektiği ifade edilir. Adaların egemenliği Yunanistan’a verilmiş

olsa da, Türkiye’nin güvenliği açısından bu adaların askeri amaçlarla kullanılmaması
önemli bir konu olarak kabul edilmiştir.
Madde 13: Bu madde, Yunanistan’ın “Midilli, Sakız, Sisam ve Nikarya” adalarını
silahlandırmama yükümlülüğünü içerir. Yunanistan, bu adaların Türkiye’nin güvenliği için
tehdit oluşturmaması amacıyla silahsız kalacağını taahhüt etmiştir. Madde 13’te, adaların
askeri olmayan statüsünün korunması gerektiği ve Yunanistan’ın sadece sınırlı bir askeri
güç bulundurabileceği belirtilir.
Madde 15: Türkiye, “On iki Ada” (Rodos ve çevresindeki adalar) ve bazı diğer adaların
İtalya’ya devredildiğini kabul eder. Ancak, 1947 Paris Antlaşması ile bu adalar İtalya’dan
Yunanistan’a geçmiştir. Bu adaların silahsızlandırılması konusunda da uluslararası
anlaşmalarda hüküm bulunmaktadır.
Türkiye’nin Görüşü ve İtirazları
Türkiye, Lozan Antlaşması’na dayanarak Yunanistan’ın Ege’deki bazı adaları
silahlandırmasının uluslararası hukuka aykırı olduğunu savunmaktadır. Ve haklıdır…
Özellikle Türkiye’ye çok yakın olan adaların silahsız olması gerektiğini, Yunanistan’ın adaları
askerileştirmesinin Lozan Antlaşması’nın hükümlerini ihlal ettiğini ileri sürmektedir. Ve
doğrudur… Yunanistan ise Türkiye’nin bölgedeki askeri varlığını gerekçe göstererek adaları
silahlandırmanın bir güvenlik zorunluluğu olduğunu savunur. Bu sav gereksiz bir
endişedir…
Paris Antlaşması (1947)
Lozan Antlaşması’nda belirtilen hükümlerin yanı sıra, “1947 Paris Antlaşması”da Ege
Adaları konusunda önem taşır. Bu antlaşma, İtalya’nın On iki Ada’yı Yunanistan’a devrettiği
bir antlaşmadır ve bu adaların silahsızlandırılması koşulunu içerir. Yunanistan’ın bu
antlaşmaya rağmen adalarda askeri varlık bulundurması, Türkiye’nin uluslararası
platformlarda sıkça dile getirdiği bir mesele haline gelmiştir. (Sabrının tükenmekte
olduğu zaman dilimindedir)
Lozan Antlaşması’nın 12. ve 13. maddeleri, Türkiye’ye yakın Ege Adaları’nın Yunanistan
tarafından silahlandırılmaması gerektiğini belirtir. Bu hükümler, Türkiye’nin güvenliği
açısından önemli kabul edilir. Ancak Yunanistan, bu hükümlerin değişen güvenlik
tehditleri karşısında geçerliliğini yitirdiğini öne sürerek adaları askerileştirmiştir. Bu
durum, iki ülke arasında gerginliğe neden olmaktadır. Türkiye, sabrın son merhalelerini
kullandığı, Ege’de bulunan Adalarda Yunanistan’ın yığmış olduğu silah ve askerleri
yakinen hesabını tutmaktadır.
Tüm bu yaşananlar kendi içerisinde alt sorunları da beraberinde getirmektedir. Bu sorunlar:
“Ege Adaları Sorunu”
Türkiye ve Yunanistan arasında “Ege Denizi’ndeki adalarla” ilgili yaşanan sorunlar, iki ülke
arasındaki jeopolitik gerginliğin temel sebeplerinden biridir. Bu sorunlar, “kara suları, kıta
sahanlığı, hava sahası, askersizleştirilmiş adalar, deniz yetki alanları” ve Ege’deki küçük
adacıkların (kayalıkların) egemenliği gibi alt başlıklara ayrılmaktadır.
Başlıca Sorunlar:

Kara Suları: Türkiye ve Yunanistan arasındaki Ege Denizi’nde kara sularının genişliği en
önemli tartışma konularından biridir. Yunanistan, kara sularını 12 mile çıkarma hakkına
sahip olduğunu savunmaktadır. Türkiye ise 12 milin Ege Denizi’nin coğrafi yapısı ve
Türkiye’nin çıkarları açısından kabul edilemez olduğunu, bu genişlemenin Türkiye’yi
Ege’de hapsedeceğini öne sürerek, Yunanistan’ın böyle bir adım atmasını “savaş sebebi”
(casus belli) olarak görmektedir. Türkiye, kara sularının 6 mil olarak kalmasını talep
etmektedir.
Kıta Sahanlığı: Yunanistan, adaların kıta sahanlığına sahip olduğunu savunarak, Ege’deki
adaların kıta sahanlığı haklarının olduğunu iddia etmektedir. Türkiye ise, kıta sahanlığının
anakaraya bağlı olarak belirlenmesi gerektiğini ve adaların sınırlı kıta sahanlığı
hakkına sahip olduğunu savunur.
Hava Sahası: Yunanistan, 10 mil hava sahası talep ederken, Türkiye 6 mil kara sularına
dayalı hava sahasını tanımaktadır. Bu farklılık, iki ülke arasında sık sık hava sahası
ihlalleri ve askeri gerginliklere yol açmaktadır.
Adaların Silahlandırılması: Türkiye, Lozan Antlaşması (1923) ve Paris Antlaşması (1947)
ile Yunanistan’ın silahsızlandırılmış statüde olması gereken Ege adalarını
silahlandırdığını ve bu adaların askeri varlığa sahip olmasının anlaşmalara aykırı
olduğunu savunmaktadır. Yunanistan ise Türkiye’nin Ege kıyısındaki askeri varlığı ve
güvenlik kaygıları nedeniyle bu adaları silahlandırdığını belirtmektedir.
Adacıklar ve Kayalıklar: Ege Denizi’ndeki egemenliği belirsiz bazı adacıklar ve kayalıklar
(Örneğin: Kardak krizi), iki ülke arasında gerginliklere sebep olmuştur. Bu adaların hangi
ülkeye ait olduğu uluslararası hukuk çerçevesinde belirsizdir.
Ayrıca, “Türkiye ve Yunanistan arasında bir de “Kıbrıs sorunu” vardır. İki ülke
arasındaki en köklü ve önemli sorundur. Bu meseleler, tarihsel arka planı olan, uluslararası
hukuk, egemenlik hakları ve güvenlik gibi konuları kapsayan karmaşık diplomatik ihtilaflara
dayanmaktadır.
Kıbrıs Sorunu: Kıbrıs sorunu, Türkiye ve Yunanistan’ın 1960’lı yıllardan bu yana karşı
karşıya geldiği en önemli uluslararası ihtilaflardan biridir. Kıbrıs, coğrafi olarak Akdeniz’de
bulunmasına rağmen tarihsel, etnik ve kültürel olarak hem Türk hem de Yunan
halklarına dayanan bir ada devletidir.
Tarihsel Arka Plan:
Kıbrıs, Osmanlı Dönemi ve İngiliz Egemenliği: Kıbrıs, 1571’den 1878’e kadar Osmanlı
İmparatorluğu’nun bir parçasıydı. 1878’de Osmanlı Devleti, adayı yönetmek üzere İngiltere’ye
verdi. 1914’te Kıbrıs, İngiltere tarafından ilhak edildi ve 1925’te İngiliz sömürgesi oldu.
Bağımsızlık Dönemi ve Etnik Gerginlikler: 1960 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti bağımsız bir
devlet olarak kuruldu. Ada, hem “Türk” hem de “Rum” toplumlarını kapsayan bir yapıya
sahipti. Ancak, Kıbrıs Rumları’nın Yunanistan ile birleşme (enosis) isteği ve Kıbrıs
Türkleri’nin buna karşı çıkışıyla başlayan gerilimler, adada şiddet olaylarına neden oldu.
1974 Kıbrıs Barış Harekatı: 1974’te Kıbrıs’ta Yunanistan destekli bir darbe yapılınca,
Türkiye, Kıbrıs Türklerini korumak amacıyla adaya askeri müdahalede bulundu. Bu harekat
sonucunda Kıbrıs, fiilen “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)” ve “Güney Kıbrıs

Rum Yönetimi (GKRY)” olarak ikiye bölündü. KKTC, 1983’te bağımsızlığını ilan etti,
Güney Kıbrıs ise 2004’te Avrupa Birliği’ne katıldı.
Kıbrıs Sorunu’nun Temel Sorunları:
Siyasi Çözüm Arayışları: Kıbrıs’taki iki toplum arasında bir çözüm bulma amacıyla yıllarca
BM aracılığıyla müzakereler yapılmıştır. Ancak “federal” veya “iki devletli çözüm”
seçenekleri konusunda bir uzlaşma sağlanamamıştır. Türk tarafı, “iki devletli çözüm” talep
ederken, Rum tarafı genellikle federal bir yapıdan yana olmuştur.
Doğu Akdeniz’deki Enerji Kaynakları: Son yıllarda Doğu Akdeniz’de keşfedilen doğalgaz
ve petrol yatakları, Kıbrıs sorununu daha da karmaşık hale getirmiştir. Güney Kıbrıs Rum
Yönetimi, enerji kaynakları konusunda Türkiye ve KKTC’nin haklarını görmezden gelerek
kendi başına anlaşmalar yapmaktadır. Türkiye ise hem KKTC’nin haklarını savunmak hem de
Türkiye’nin kıta sahanlığı içerisindeki haklarını korumak amacıyla bölgede enerji arama
çalışmaları yürütmektedir.
Kıbrıs’ta Çözüm Arayışları:
Kıbrıs sorununun çözümü için geçmişte çeşitli planlar sunulmuştur. Bunlardan en bilineni
“Annan Planı’’dır. 2004 yılında BM Genel Sekreteri Kofi Annan tarafından sunulan plan,
adanın iki kesimli bir federasyon olarak birleşmesini öngörüyordu. Ancak, plan Kıbrıs
Türkleri tarafından kabul edilmesine rağmen, Kıbrıs Rumları tarafından reddedildi.
Bu iki sorun, hem Türkiye hem de Yunanistan için milli güvenlik, egemenlik ve bölgesel
güç dengesi açısından büyük önem taşımaktadır. Sorunların çözümü, diplomasi ve
uluslararası hukuk çerçevesinde kalıcı bir anlaşmaya varılmasını gerektirirken, bugüne
kadar kalıcı bir uzlaşmaya varılamamıştır.
Ayrıca Yunanistan’ın “1453 karın ağrısı ile 9 Eylül 1922” tarihlerine takıntısı vardır. 1453
İstanbul’un Fethi ve Ayasofya’nın günümüzde cami olarak hizmeti Yunanistan için rahatsızlık
sebebidir. 1453 konusunda en değerli bilgileri yine bir Yunan Marksist tarihçi, sosyolog ve
politikacı Yannis Kortatos’un, Ekim 1931 tarihli “Bizans’ın Son Günleri” isimli eserinden
tüm Yunan fanatikleri öğrenebilir. Yannis, işin gerçeğini yazmıştır…
Yannis Kortatos: “1453, 10. Yüzyıldan itibaren başlayan yozlaşmış Bizans’ın ve iç
savaşların finalinden başka bir şey değildir.” demektedir. Ve haklıdır da… Aradan geçen
10 asır sonra aynı cehalet ve yozlaşmayı, adalar ve Kıbrıs konusunda, Yunanistan’ı
yönetenlerde görmekteyiz.
Bu durum Türk Milletine ve Şerefli Türk Ordusuna tarihten kendisine yakın bir
savaşçının sözlerini hatırlatır:
“Eğer sınırlarınızda sorun varsa, Bunu gidermenin tek yolu, sınırlarınızı genişletmektir.” () () Hun İmparatoru Atilla

Buradan, bir düşünür, Türk yazar olarak Yunan halkına sesleniyorum: Lütfen! Sizleri
yönetenler, inanın yukarıdaki belirtmiş olduğum sorunlar konusunda zerre kadar halkını
düşünmemekte. Biraz akıl olsa “1453 ile 9 Eylül 1922” tarihlerini ve yaşananları bir kolye
olarak boyunlarında asılı tutarlar.

Bizler Türk Milleti olarak, komşumuzla sorunlar istemiyoruz. Ama sizi yönetenler, adalar
başta olmak üzere yeni sorunlar üretmek için çaba sarf ediyorlar.
Değerli Yunan dostlarımız-komşularımız: Sizi yönetenleri sizler akıllandırmaz iseniz; bir
gece ansızın Türk Ordusu, hem adalar konusunu hem de yaşanan problemleri “Tanrının
Kırbacı” ile çözecektir.
İsteriz ki kırbaca gerek kalmasın…
Selâmlar!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir