Köşe Yazıları

TÜRKİYE-İRAN-İSRAİL-HÜRMÜZ BOĞAZI

Son günlerde yaşadığımız coğrafyada yaşanan İran-İsrail savaşı ve tüm bunların başta
ülkemiz olmak üzere ileriki zaman diliminde nelere sebep olacağı, bu etkiler sonucu çıkacak
sonuçların ülkemiz başta olmak üzere bölgeyi nasıl etkileyeceği konusunda kısa bir analiz ve
öngörü sunmak isterim. Bu bağlamda tüm dünyayı yakinen endişeye sevk eden Hürmüz
Boğazıyla başlamak gerekir.
Hürmüz Boğazı, Basra Körfezi ile Umman Körfezi’ni birbirine bağlayan ve dünya enerji
güvenliği açısından en kritik su yollarından biri olan bir deniz geçididir. Gelecekteki stratejik
önemi, enerji arzı, jeopolitik rekabet ve askeri denetim bağlamında daha da artacaktır. İşte bu
bağlamda Hürmüz Boğazı’nın gelecekteki stratejik önemi ve dünya ülkeleri için taşıdığı
anlam çok büyüktür.
Hürmüz Boğazı, dünya petrol ticaretinin yaklaşık %20’sinin geçtiği bir geçittir. Suudi
Arabistan, İran, Irak, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar gibi petrol ve doğalgaz
zengini ülkelerin ürünleri bu boğaz üzerinden dünya pazarlarına taşınmaktadır.
Günlük ortalama 18-20 milyon varil petrol bu boğazdan geçer. Katar’ın sıvılaştırılmış
doğalgaz (LNG) ihracatının %90’ı yine bu hat üzerindedir.
Küresel enerji geçişine rağmen, fosil yakıtların etkisi uzun yıllar süreceğinden Hürmüz
Boğazı’nın önemi azalmayacak, tam tersine enerji tedarik krizlerinde daha da öne
çıkacaktır.
Alternatif rotaların güvenliği sağlanana dek bu geçit “boğazdaki kilit” olmaya devam
edecektir.
Boğaz, İran’ın doğrudan kıyısında bulunması nedeniyle İran’ın askeri etkisi altındadır.
ABD, İngiltere ve Fransa başta olmak üzere Batılı ülkeler, bu bölgedeki deniz ticaretini
korumak için donanma üsleri ve savaş gemileri bulundurur.
İran’ın nükleer faaliyetleri ve bölgesel yayılmacı politikaları (Şii Hilali), boğazı bir baskı
aracı olarak kullanmasına neden olabilir. İsrail-İran gerilimi-savaşı, boğazda dolaylı
çatışmaları tetikleyebilir. ABD ve Batı, enerji koridorunu açık tutmak için bölgeye sürekli
müdahale etmek zorunda kalabilir.
Boğazın kapanması durumunda:
Petrol fiyatları anında fırlayabilir (tarihte örnekleri var). Ticaret rotaları değişmek zorunda
kalır, bu da navlun ve ürün maliyetlerini artırır. Küresel ekonomik dalgalanmalara neden olur.
Çin, “Bir Kuşak Bir Yol” projesi kapsamında Basra Körfezi ülkeleriyle boru hatları ve
kara rotaları üzerinde çalışmaktadır. Suudi Arabistan ve BAE, Hürmüz’e alternatif liman
ve boru hatları geliştirmeye çalışıyor.

ABD, Deniz gücünü koruyarak enerji akışını sağlama misyonunu sürdürür. Çin, İran ve
Körfez ülkeleriyle ilişkilerini geliştirerek ekonomik nüfuzunu artırmayı hedefler. Rusya, İran
üzerinden sıcak denizlere inme stratejisini sürdürürken boğazdaki krizleri Batı’ya karşı bir
baskı unsuru olarak kullanmak isteyebilir. AB, Enerji bağımlılığı nedeniyle boğazdaki
istikrarsızlığa karşı hassastır ve diplomatik çözümleri önceler.
Hürmüz Boğazı, gelecekte de enerji arz güvenliği, jeopolitik rekabet, askeri caydırıcılık
ve ticaret güvenliği açısından merkezi konumda olmaya devam edecektir. Boğazın güvenliği,
sadece bölge ülkeleri için değil, tüm dünya ekonomisi ve enerji piyasaları için yaşamsaldır.
Bu nedenle Uluslararası hukuka bağlı deniz güvenliği girişimleri artacaktır. Yeni enerji
yolları ve teknolojik çözümler (örneğin boru hatları, LNG gemileri, enerji depolama)
bölgenin stratejik önemini kısmen azaltma çabasında olacaktır. Ancak kriz zamanlarında
Hürmüz Boğazı hâlâ “dünya nabzının attığı boğaz” olarak belirleyici rolünü sürdürecektir.
Güncel İran-İsrail savaşı Hürmüz Boğazı’nın durumu ve İran’da rejim değişikliği
olasılığı; küresel enerji dengeleri, bölgesel jeopolitik yapı ve büyük güçlerin stratejik
pozisyonları açısından ciddi sonuçlar doğurabilecek boyuttadır. Bu konu hem jeopolitik
hem jeostratejik açıdan çok önemlidir.
İran, çatışmaların derinleşmesi hâlinde Hürmüz Boğazı’nı kapatma tehdidini açıkça dile
getirmiştir. Bu, geçmişte de uyguladığı bir taktik olarak bilinir. Boğazda İran Devrim
Muhafızları devriye geziyor ve birçok kez Batı savaş gemileriyle karşı karşıya geldi. İsrail’in
saldırılarının İran’ın liman kentlerine ulaşması durumunda, İran’ın karşılık olarak
enerji ticaretini hedef alması muhtemeldir.
Hürmüz Boğazı’nın geçici bile olsa kapanması, petrol fiyatlarını 150-200 \$/varil
seviyelerine çıkarabilir. Bu durumdan başta AB, Çin, Hindistan ve Japonya olumsuz
etkilenir. Körfez ülkeleri (Suudi Arabistan, BAE) enerji ihracatları için alternatif rotalar
arayışına girmiştir, ancak henüz tam bağımsızlaşma sağlanamamıştır.

Enerji fiyatlarındaki artış, küresel enflasyonu tetikler. Tanker sigortaları pahalılaşır, bazı
nakliyeciler boğazdan geçmeyi reddeder. İran’ın gemilere saldırı ihtimali ticaret yollarını riskli
hâle getirir vs.
2022’den itibaren başlayan “Jin, Jiyan, Azadi” protestoları, mollalar rejiminin meşruiyetini
ciddi anlamda zedeledi. İsrail’le savaşın derinleşmesi ve Batı yaptırımlarının artması, iç isyanı
körükleyebilir. Rejim değişikliği durumunda, boğazdaki kontrolün İran ordusundan
alınıp uluslararası denetime verilmesi tartışmaya açılabilir.
Bu konuda, Vali Nasr (Ortadoğu Uzmanı, Johns Hopkins Üniversitesi): “İran’da rejim
değişikliği, Hürmüz Boğazı üzerindeki denetimi kısa vadede kaotik hâle getirebilir; ancak
uzun vadede Batı için daha istikrarlı bir enerji akışı sağlayabilir.”
Thomas Friedman (New York Times): “İran rejimi boğazı bir silah gibi kullanıyor. Rejim
değişirse, bölge ülkeleriyle daha rasyonel ticaret ilişkileri kurularak boğazın
uluslararasılaşması mümkün olur.”

Mehdi Khalaji (Washington Institute): “Rejimin devrilmesi durumunda Devrim Muhafızları
parçalanabilir ve bu da boğazda güvenlik boşluğu doğurur. Bu boşluğu doldurmak için
Batı’nın askerî müdahalesi gündeme gelebilir.”
İran’ın istikrarsızlaşması, Çin ve Rusya’nın enerji güvenliğini de tehdit eder. ABD ve AB,
boğazı açık tutmak için daha fazla askeri varlık gösterebilir. Türkiye gibi bölge ülkeleri bu
süreçte hem enerji tedarikini hem ticaret yollarını yeniden yapılandırmak zorunda kalabilir.
Hürmüz Boğazı, sadece enerji geçidi değil, aynı zamanda Batı Asya’nın kontrol
kapısıdır.
Eğer İran rejimi giderse, boğazın kontrolü çok taraflı deniz güvenliği protokolüyle
NATO benzeri yapılar eliyle yürütülebilir. Çin’in Kuşak-Yol projesi için Hürmüz’deki
istikrar hayati önem taşır. İran-İsrail savaşı, Hürmüz Boğazı’nı her zamankinden daha sıcak
ve kırılgan bir merkez haline getirmiştir. Rejim değişikliği olasılığı, enerji ve deniz ticaret
yollarının uluslararası denetim altına alınmasını gündeme getirebilir.
Boğazın güvenliği, artık sadece Körfez ülkelerinin değil, dünya düzeninin stratejik
önceliğidir.

Tüm bu gelişmeler doğrultusunda Türkiye’nin kriz karşısındaki pozisyonu ne olmalıdır?
Türkiye, İran ile doğrudan kara sınırına sahip tek NATO ülkesidir ve aynı zamanda İsrail
ile ekonomik ve teknolojik iş birlikleri olan bir ülkedir. Bu nedenle Türkiye, hem Doğu-
Batı blokları arasında hem de İran-Arap dünyası arasında bir denge noktasıdır.
Tarafsızlık politikasıyla arabuluculuk fırsatlarını elinde tutmak zorundadır. Ne İran’ı
karşısına alarak doğrudan cepheye girmesi, ne de İsrail’le köprüleri tamamen atması
olumsuz sonuçlar doğurur.
Bölgedeki kaosu kendi lehine çevirebilmek için çok taraflı diplomasi yürütmeli. Türkiye,
enerji ihtiyacının büyük bölümünü İran, Azerbaycan, Rusya gibi ülkelerden doğalgaz ve
petrol ile karşılıyor. Hürmüz Boğazı’ndaki istikrarsızlık, Türkiye’nin enerji tedarikini dolaylı
olarak tehdit eder.
Ancak Türkiye, TANAP, Türk-Akım, Bakü-Ceyhan gibi alternatif boru hatlarıyla bu tür
krizlere karşı kısmen dayanıklı hale gelmiştir. Bu süreçte Türkiye’nin enerji stratejileri
İran hattındaki kesintilere karşı Azerbaycan ve Rusya üzerinden takviye planları devreye
alınabilir.
Doğu Akdeniz doğalgazı, Türkiye için yeniden önem kazanabilir. Hürmüz’deki kriz
derinleşirse, Türkiye’nin Ceyhan Limanı alternatif bir enerji terminali olarak öne çıkabilir.
Türkiye, bu kriz ortamında “arabulucu güç” rolüyle bölgede en önemli aktör olacaktır.
İran ile tarihsel, kültürel ve mezhebi bağlara sahiptir; bu İran’la özel bir kanal kurma
imkânı sunar. İsrail ile 2022’den sonra normalleşme adımları atılmış, büyükelçilikler yeniden
açılmıştır. Türkiye bu pozisyonuyla İsrail ve İran arasında dolaylı mesaj trafiğine uygun
bir platformdur.
BM, İİT (İslam İşbirliği Teşkilatı), Şangay İşbirliği Örgütü gibi platformlarda “çatışma
çözümü” ve “barış diplomasisi” rolü oynayabilir. Katar ve Umman gibi arabulucu

ülkelerle koordinasyon içinde çalışabilir. Türkiye’nin geçmişte yaptığı Azerbaycan-
Ermenistan arabuluculuğu, model olarak kullanılabilir.
İran’daki rejim çökmesi veya iç savaş çıkması, Türkiye-İran sınırında büyük göç
dalgalarına, PKK/PJAK unsurlarının hareketliliğine ve sınırda güvenlik risklerine yol
açar. Bundan dolayı Türkiye, bu ihtimale karşı sınır güvenliğini artırmak, göç dalgalarını
sınırlamak için erken önlem almalıdır.
Türkiye, İsrail-İran geriliminin Suriye cephesine sıçraması durumunda askeri pozisyonunu
yeniden düzenlemek zorunda kalabilir. İran ile yıllık 10 milyar dolara yakın bir ticaret hacmi
vardır. İsrail ile savunma sanayii, tarım teknolojileri ve enerji sektörlerinde potansiyel iş
birlikleri söz konusudur. Hürmüz Boğazı krizinden doğacak küresel enflasyon artışı,
Türkiye’nin dış ticaret ve cari açık dengelerini olumsuz etkileyebilir.
Türkiye bir NATO üyesi olarak, boğazın kapanması durumunda NATO’nun Akdeniz ve
Basra Körfezi’ndeki deniz gücü koordinasyonlarına katılmak zorunda kalabilir. ABD-
İsrail ekseni ile Çin-Rusya-İran ekseni arasında dikkatli bir denge politikası yürütmek
zorundadır. Özellikle Çin’in Kuşak-Yol Projesi ve İran üzerinden geçen lojistik hatları,
Türkiye’nin Asya yönelimli politikalarında revizyona neden olabilir.
Makalemin yayınlandığı tarihten itibaren ileriye doğru öngörü ve ülkem için dikkat çekmek
istediğim tavsiyelerim ileriki zaman diliminde yaşanacaktır. Bölge uzun vadede kaos, şiddet,
bilinmezliklerle doludur. Kısa vadede ise İran dünya sistemine entegre için kalibre
edilecektir…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir